önden: bu yazı nihayetinde kadınlar tarafından edilmiş sözlere dair erkek bir kelam, tüm proto-feminizan kaygılarına rağmen. bundan ötürü yerden yere vurulabilir. öte yandan çoğumuzun gıcık olduğu üzere reçel'i belirli bir yerden, belirli kriterlere göre, belirli bir kategoriye konumlandıran, hatta tarife cüret eden bir mahreçle yazıldı. buraya da abanmak serbest. nihayetinde yazarın çıkış noktası, hepimizin nefes almaya çalıştığı, sınırları bize dar gelen bir müslüman mahallesinde yaşıyor ve yazıyor olduğumuz. yazının islamcılıkla ilgili saplantısı, biraz da bu ne onunla ne de onsuz, kopamadığımız makus tarihimizden mütevellit. buna da gıcık olmak, aparkat vurmak, kafa atmak serbest. kimliksiz yorum yazmak yassah.
reçel blog, dücane cündioğlu'nun müslüman kadınlara yönelik bir kritiğinden ilham alarak adı konmuş, kadınca bir söz mecraı. benzerlerinden farkı, müslüman kadınların hikayelerine daha fazla değiyor oluşu, yahut benzer mecralarda görünürlüğü az olan müslüman kadınların hikayelerine daha fazla yer vermeye çalışıyor oluşu diyebiliriz. reçel'de yer alan metinlerin pek çoğu, perspektif, yöntem ve siyasal önermeleri açısından eleştirilebilir, tartışılabilir. bu hem tabii hem de müspet birşey. ihtilafta bereket, kavgada terakki vardır. ne var ki reçelin başına gelen doğru dürüst bir fikir kavgasından ziyade bir kör döğüşü, daha doğrusu bir linci andırıyor. hem de amansız, belaltı, tahkirane bir linç
reçel'de yer alan edebi, siyasi, dini metinler içeriklerine bakılmaksızın alay konusu haline geliyor, bilhassa sosyal medyada sembolik ve sistematik bir şiddetin hedefine oturtuluyor. bu şiddetin failleri şaşırtıcı bir şekilde islami kodlarla yaşamayan insanlar değiller. reçel'de yayınlanan metinlere, yayınlayanlara, yazanlara ve hatta paylaşanlara yönelik bu şiddet ekseriyet müslüman erkekler ve hatta ideolojik olarak kendini pekala islamcılık dairesi içerisinde tanımlayabilecek failler tarafından icra ediliyor. benim burada yapmaya çalışacağım şey, bu tanımlama iddiasını bir tür yapısöküme uğratmak, reçelde cisimleşen şiddetin soykütüğüne dair birkaç kelam etmek olacak. zira reçel sadece kadınlara dair bir mecra, reçel'e saldırmak sadece kadınlara saldırmak değil. bu eylem, pek çok başkasıyla birlikte, önceki tartışmalarda da söylediğimiz gibi giderek vasatlığın egemenliğine teslim olan bir türkiye'de, söz söyleme imkanlarımızın, mücadele alanlarımızın tükenmesi demek. tam da bunun için bir söz patlaması, bir çığlık, bir huruc olarak reçel'i konuşmak önemli.
türkiye'de müslüman kadınların kendilerine dair, kendilerince söz söyleme iddiaları, islamcı siyasetin içerisinde açılan bir alanda, gelişen failiyetlerle neşvü nema buldu. pek çok başka söze olduğu gibi islami hareket, kendisini kuran ve yaşatan kadınlara bir söz üretme mecraı olarak işlev gördü. şüphesiz ki bu bedellerle, mücadeleyle, kavga ve kopuşlarla mümkün oldu. müslüman kadınlar, bir iddia olarak islamcılığın içerisindeki patriarkayla, vahye ve sünnete değil geleneksel kodlara dayanan cinsiyet fıkhıyla, çeşitli türden iktidarlarla döğüşe döğüşe bir alan açtılar ve orada kendi seslerini, sözlerini ürettiler. konferanslarında erkek cemaate hoparlörle ulaşan sesinin caiziyeti tartışılan şule yüksel şenler'den kadınlığa ve cinselliğe dair göndermelerle dolu şiiri tabiri caizse sosyal medyayı sallayan nebiye arı'ya uzanan bu hat, kadına ve kadınlığa dair siyasal iddiaları, özgürlük, adalet ve eşitlik talebiyle müslümanca bir tür feminizm olarak tanımlanabilir. bu siyasal hatta söz üreten ve mücadele veren kadınlar, kimi zaman kızkardeşleri kimi zaman ise kendilerine saldıran islamcı erkekler tarafından müslüman feministler olarak da tanımlandılar. buradaki feminist olma halinin, bir belirli bir tarihsellik içerisinde vücuda gelen ideolojik bir kimlikten ziyade, bizzatihi verilen mücadele ve varolma kavgasının pratik, fiili dolayımıyla feminizmle kesiştiğini vurgulamak gerekir. emeğe ve adalete dair verilen pek çok kavganın, karakteristiği itibarıyla "sol" addedilmesi, sağ çevrelerde bu şekilde yaftalanarak itibarsız kılınması gibi.
öyleyse sağ muhafazakarlığın cenderesinden kurtulan, devletçi kodlarıyla hesaplaşan, milli kimliğinden kopan islamcılık, nasıl oldu da bugün kendi sözünü üretme iddiasındaki müslüman kadınlara nefret kusar hale geldi? başka bir deyişle "reçel'e nasıl kıydınız abiler?"
müslüman feminizmleri islamcılık dairesinden neşet eden bir siyasal hat olarak tanımlama gayretim, islamcı erkeklerden pek çok çeken kadınları kızdırabilir. haksız sayılmazlar. fakat öfkeleri bu durumu tamamen haklı da çıkarmaz. zira reçel'in öncülleri sayılabilecek pek çok mecra, şu veya bu şekilde bu siyasal hattın içerisinde açılan alanlarla mümkün oldu. partilerin kadın kolları, okuma grupları, kız yurtları, öğrenci evleri müslüman kadınların öznelliklerini inşa ettikleri ortamlar oldular. önceleri islamcı dergilerde, gazetelerde kendilerine ayrılmış sayfalarda, sonrasında müstakilleşen eklerde ve nihayet bağımsız olarak çıkan dergi ve yayınlarda pek çok tartışma yürüttü müslüman kadınlar. buna paralel olarak edebi, politik ve eleştirel yazılarıyla pek çok müslüman kadın yazar ortaya çıktı. ve biz de tanımlamak için fazla uzun bir sıfat tamlaması. bu yazının bağlamını ziyadesiyle aşsa da bizzatihi başörtüsü mücadelesini kendisi bu alanın ürettiği en temel fenomenlerden biri ve belki en kangrenli sorunlardan da biri sayılabilir. zira başörtüsü, çarşaf veya tesettür bir dönem islamcıların başucu metinlerinden olan franz (ibrahim) fanon'un "cezayir savaşı'nın anatomisi"ne atıfla, sömürgesizleştirici, özgürleştirici mahiyetiyle islamcı siyasetin kadınlığa yönelik en başat projesi haline geldi. tam da bu yönüyle rejimin de islamcı siyasete en sert saldırdığı hedef oldu. son kertede müslüman toplum, aslında en zayıf olduğu yerden, hiç tüketemediği, altını hiç dolduramadığı tartışmalardan, yumuşak karnından vuruldu.
kasıtlı bir teleolojiyle islamcılığın müslüman kadınlara kazandırdığı, daha doğrusu müslüman kadınların islami hareket içerisindeki mücadelesiyle kazandığı imkan ve araçları arka arkaya dizdiğimizde bugün bizi reçel'e çıkaran hat belli oluyor. bununla beraber bugün hala otuz yıl öncesinin tartışmaları, çok daha vülger, bayağı ve seviyesiz bir şekilde yürütülüyor, müslüman kadın sesi çıkış döneminde karşılaşmadığı bir şiddetle karşılaşıyorsa, bunu yaratan koşullara odaklanmak, düşünmek gerekiyor. zira kanımca reçel tıpkı dün olduğu gibi, bugün de, islamcılığın temel taleplerinden vazgeçmemiş, fakat bunun biçimini, tartışmasını, yolunu başka bir şekilde yürütme arayışında olan bir iklimin, kuşağın, çevrenin çeperlerinde gelişen bir fenomen. tam da bu yüzden dünün sağcıları nasıl dönemin islamcılarını komünistlikle, moskova ajanlığıyla, "dışı yeşil içi kırmızı, karbuz gibi" olmakla itham ettilerse, bugün onların ardılları olarak bıraktıkları pozisyona, fabrika ayarlarına geri dönen, ex-islamcı daha doğrusu sağcı erkeklerin ithamlarına maruzlar. her türlü devrimci, özgürlükçü, kurtuluşçu unsuru sistematik bir şekilde törpülenen islamcı ideolojiden geriye kalan işte bu buruk, hadım edilmiş, kaybetmiş, saldırgan erkek prototipi. bu melez, amorf, neoliberal ve sapına kadar muhafazakar erkek, kaybının acısını muhakkak ki kadına, kadınlara fatura ediyor; yeşil sarıklı ulu hocaların bir türlü dans etmeyi öğretmediği kadınlara. reçel tam da bu yüzden amansız bir şiddetin hedefine oturtuluyor, kaybedilenin hesabını ödemeye icbar ediliyor.
kadın ve aile'den ev hali'ne, cihan aktaş'tan nazife şişman'a, şule yüksel'den sabiha ünlü'ye bir tarihsel mirastan damıyan, ama çok çok başka bir zamanda, mekanda ve bağlamda örgütlenen reçel'i şimdi ve burada mümkün kılan koşullara bakarken; belki bugüne, şimdiye has, tarihsel taleplerine haiz, ama bambaşka bir şekilde neşet eden bambaşka tür bir müslümanlığın, belki iddialı bir söyleyişle yeni bir tür islamcılığın, belki bir post-islamcılığın ikliminden beslendiğini söylemek herhalde çok yanlış olmaz. reçel'in teğe geçtiği, dirsek teması olduğu, yazarlarını, editörlerini örgütlediği insiyatifler, öğrenci örgütleri, yatay örgütlenenen mikro kurumsallıklar, dergi çevreleri ve alternatif biraradalıklar zengin ve ümitvar bir sesi de mümkün kılan bir enerjiyi, karşı karşıya kaldığı korkunç iktidar cenderesine karşın hala üretebiliyor. tam da bu yüzden bugün akp şahsında cisimleşen muktedir, muhafazakar, eskimiş bir islamcılığın, zombileşmiş saldırılarına muhatap. reçel konuştuğu, ürettiği ve umudu örgütleyebildiği için susturulmak, bastırılmak, sindirilmek isteniyor. reçel'e yönelen şiddet, siyasal iktidarın kapsamadığı her alana yönelttiği politikalardan bağımsız değil. itibarsızlaştırarak, dıştalayarak, konumunu gayrımeşru kılarak, reçel'i öznesizleştirmeye çalışan erkeklerin ürettiği, zavallı bir mizojiniden ibaret aslında. sahip olamadığı, penetre edemediği kadın sesini iğfal ederek itibarsızlaştıran bu (eski) islamcı erkekler yeşilçam'ın coşkun figürünün kötü müsveddeleri.
evet, 5harfliler kadar olmasa da reçel bazen fazla orta sınıf kaçabilir. bazan fazla liberal, fazla bireyci bir telden çalabilir anlatıları, yahut islamcılığın kolektif imkanlarını pek de umursamayan halleri olabilir. arzu ettiğimiz kadar kürt de olmayabilir, yahut gayri-Türk. birşey olmaz, olmasa da olur. çünkü reçel bugünün türkiyesinde çok kıymetli, çok sahici, çok samimi bir sözü üretmeye devam ediyor. müslüman mahallesinden üreyen, vicdanını kiraya vermemiş, izzetini pragmatizme tevil etmemiş, failiyetinden vazgeçmemiş bu ses, tam da aradığımız, ihtiyaç duyduğumuz, hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekendir. reçel'e yönelik nefret, tam da bu yüzden, hep beraber, omuz omuza mücadele etmemiz, karşı ve kurucu sözlerle, amellerle inkilab etmemiz gereken bir iktidar fenomenidir. reçel'e saldırmanın kazandırdığı paye, itibar, edindirdiği taltif belli. kendimize sormamız gereken, reçel'i savunmanın bize ne kazandıracağıdır?
reçel'i savunmak, neoliberal muhafazakarlığın yoz kimliğine, boşgösteren ahlakçılığına, ikiyüzlü siyasetine karşın müstakil, müşterek ve müstakbel bir söz imkanını savunmaktır. hakça, islamca, kadınca bir söz; hepimizin sözü. sesimizi ve sözümüzü söylemeye devam etmek istiyorsak, reçel'i okumaya, okutmaya, müdafaaya devam edelim. iyi sözler yayılsın diye...
reçel blog, dücane cündioğlu'nun müslüman kadınlara yönelik bir kritiğinden ilham alarak adı konmuş, kadınca bir söz mecraı. benzerlerinden farkı, müslüman kadınların hikayelerine daha fazla değiyor oluşu, yahut benzer mecralarda görünürlüğü az olan müslüman kadınların hikayelerine daha fazla yer vermeye çalışıyor oluşu diyebiliriz. reçel'de yer alan metinlerin pek çoğu, perspektif, yöntem ve siyasal önermeleri açısından eleştirilebilir, tartışılabilir. bu hem tabii hem de müspet birşey. ihtilafta bereket, kavgada terakki vardır. ne var ki reçelin başına gelen doğru dürüst bir fikir kavgasından ziyade bir kör döğüşü, daha doğrusu bir linci andırıyor. hem de amansız, belaltı, tahkirane bir linç
reçel'de yer alan edebi, siyasi, dini metinler içeriklerine bakılmaksızın alay konusu haline geliyor, bilhassa sosyal medyada sembolik ve sistematik bir şiddetin hedefine oturtuluyor. bu şiddetin failleri şaşırtıcı bir şekilde islami kodlarla yaşamayan insanlar değiller. reçel'de yayınlanan metinlere, yayınlayanlara, yazanlara ve hatta paylaşanlara yönelik bu şiddet ekseriyet müslüman erkekler ve hatta ideolojik olarak kendini pekala islamcılık dairesi içerisinde tanımlayabilecek failler tarafından icra ediliyor. benim burada yapmaya çalışacağım şey, bu tanımlama iddiasını bir tür yapısöküme uğratmak, reçelde cisimleşen şiddetin soykütüğüne dair birkaç kelam etmek olacak. zira reçel sadece kadınlara dair bir mecra, reçel'e saldırmak sadece kadınlara saldırmak değil. bu eylem, pek çok başkasıyla birlikte, önceki tartışmalarda da söylediğimiz gibi giderek vasatlığın egemenliğine teslim olan bir türkiye'de, söz söyleme imkanlarımızın, mücadele alanlarımızın tükenmesi demek. tam da bunun için bir söz patlaması, bir çığlık, bir huruc olarak reçel'i konuşmak önemli.
türkiye'de müslüman kadınların kendilerine dair, kendilerince söz söyleme iddiaları, islamcı siyasetin içerisinde açılan bir alanda, gelişen failiyetlerle neşvü nema buldu. pek çok başka söze olduğu gibi islami hareket, kendisini kuran ve yaşatan kadınlara bir söz üretme mecraı olarak işlev gördü. şüphesiz ki bu bedellerle, mücadeleyle, kavga ve kopuşlarla mümkün oldu. müslüman kadınlar, bir iddia olarak islamcılığın içerisindeki patriarkayla, vahye ve sünnete değil geleneksel kodlara dayanan cinsiyet fıkhıyla, çeşitli türden iktidarlarla döğüşe döğüşe bir alan açtılar ve orada kendi seslerini, sözlerini ürettiler. konferanslarında erkek cemaate hoparlörle ulaşan sesinin caiziyeti tartışılan şule yüksel şenler'den kadınlığa ve cinselliğe dair göndermelerle dolu şiiri tabiri caizse sosyal medyayı sallayan nebiye arı'ya uzanan bu hat, kadına ve kadınlığa dair siyasal iddiaları, özgürlük, adalet ve eşitlik talebiyle müslümanca bir tür feminizm olarak tanımlanabilir. bu siyasal hatta söz üreten ve mücadele veren kadınlar, kimi zaman kızkardeşleri kimi zaman ise kendilerine saldıran islamcı erkekler tarafından müslüman feministler olarak da tanımlandılar. buradaki feminist olma halinin, bir belirli bir tarihsellik içerisinde vücuda gelen ideolojik bir kimlikten ziyade, bizzatihi verilen mücadele ve varolma kavgasının pratik, fiili dolayımıyla feminizmle kesiştiğini vurgulamak gerekir. emeğe ve adalete dair verilen pek çok kavganın, karakteristiği itibarıyla "sol" addedilmesi, sağ çevrelerde bu şekilde yaftalanarak itibarsız kılınması gibi.
öyleyse sağ muhafazakarlığın cenderesinden kurtulan, devletçi kodlarıyla hesaplaşan, milli kimliğinden kopan islamcılık, nasıl oldu da bugün kendi sözünü üretme iddiasındaki müslüman kadınlara nefret kusar hale geldi? başka bir deyişle "reçel'e nasıl kıydınız abiler?"
müslüman feminizmleri islamcılık dairesinden neşet eden bir siyasal hat olarak tanımlama gayretim, islamcı erkeklerden pek çok çeken kadınları kızdırabilir. haksız sayılmazlar. fakat öfkeleri bu durumu tamamen haklı da çıkarmaz. zira reçel'in öncülleri sayılabilecek pek çok mecra, şu veya bu şekilde bu siyasal hattın içerisinde açılan alanlarla mümkün oldu. partilerin kadın kolları, okuma grupları, kız yurtları, öğrenci evleri müslüman kadınların öznelliklerini inşa ettikleri ortamlar oldular. önceleri islamcı dergilerde, gazetelerde kendilerine ayrılmış sayfalarda, sonrasında müstakilleşen eklerde ve nihayet bağımsız olarak çıkan dergi ve yayınlarda pek çok tartışma yürüttü müslüman kadınlar. buna paralel olarak edebi, politik ve eleştirel yazılarıyla pek çok müslüman kadın yazar ortaya çıktı. ve biz de tanımlamak için fazla uzun bir sıfat tamlaması. bu yazının bağlamını ziyadesiyle aşsa da bizzatihi başörtüsü mücadelesini kendisi bu alanın ürettiği en temel fenomenlerden biri ve belki en kangrenli sorunlardan da biri sayılabilir. zira başörtüsü, çarşaf veya tesettür bir dönem islamcıların başucu metinlerinden olan franz (ibrahim) fanon'un "cezayir savaşı'nın anatomisi"ne atıfla, sömürgesizleştirici, özgürleştirici mahiyetiyle islamcı siyasetin kadınlığa yönelik en başat projesi haline geldi. tam da bu yönüyle rejimin de islamcı siyasete en sert saldırdığı hedef oldu. son kertede müslüman toplum, aslında en zayıf olduğu yerden, hiç tüketemediği, altını hiç dolduramadığı tartışmalardan, yumuşak karnından vuruldu.
kasıtlı bir teleolojiyle islamcılığın müslüman kadınlara kazandırdığı, daha doğrusu müslüman kadınların islami hareket içerisindeki mücadelesiyle kazandığı imkan ve araçları arka arkaya dizdiğimizde bugün bizi reçel'e çıkaran hat belli oluyor. bununla beraber bugün hala otuz yıl öncesinin tartışmaları, çok daha vülger, bayağı ve seviyesiz bir şekilde yürütülüyor, müslüman kadın sesi çıkış döneminde karşılaşmadığı bir şiddetle karşılaşıyorsa, bunu yaratan koşullara odaklanmak, düşünmek gerekiyor. zira kanımca reçel tıpkı dün olduğu gibi, bugün de, islamcılığın temel taleplerinden vazgeçmemiş, fakat bunun biçimini, tartışmasını, yolunu başka bir şekilde yürütme arayışında olan bir iklimin, kuşağın, çevrenin çeperlerinde gelişen bir fenomen. tam da bu yüzden dünün sağcıları nasıl dönemin islamcılarını komünistlikle, moskova ajanlığıyla, "dışı yeşil içi kırmızı, karbuz gibi" olmakla itham ettilerse, bugün onların ardılları olarak bıraktıkları pozisyona, fabrika ayarlarına geri dönen, ex-islamcı daha doğrusu sağcı erkeklerin ithamlarına maruzlar. her türlü devrimci, özgürlükçü, kurtuluşçu unsuru sistematik bir şekilde törpülenen islamcı ideolojiden geriye kalan işte bu buruk, hadım edilmiş, kaybetmiş, saldırgan erkek prototipi. bu melez, amorf, neoliberal ve sapına kadar muhafazakar erkek, kaybının acısını muhakkak ki kadına, kadınlara fatura ediyor; yeşil sarıklı ulu hocaların bir türlü dans etmeyi öğretmediği kadınlara. reçel tam da bu yüzden amansız bir şiddetin hedefine oturtuluyor, kaybedilenin hesabını ödemeye icbar ediliyor.
kadın ve aile'den ev hali'ne, cihan aktaş'tan nazife şişman'a, şule yüksel'den sabiha ünlü'ye bir tarihsel mirastan damıyan, ama çok çok başka bir zamanda, mekanda ve bağlamda örgütlenen reçel'i şimdi ve burada mümkün kılan koşullara bakarken; belki bugüne, şimdiye has, tarihsel taleplerine haiz, ama bambaşka bir şekilde neşet eden bambaşka tür bir müslümanlığın, belki iddialı bir söyleyişle yeni bir tür islamcılığın, belki bir post-islamcılığın ikliminden beslendiğini söylemek herhalde çok yanlış olmaz. reçel'in teğe geçtiği, dirsek teması olduğu, yazarlarını, editörlerini örgütlediği insiyatifler, öğrenci örgütleri, yatay örgütlenenen mikro kurumsallıklar, dergi çevreleri ve alternatif biraradalıklar zengin ve ümitvar bir sesi de mümkün kılan bir enerjiyi, karşı karşıya kaldığı korkunç iktidar cenderesine karşın hala üretebiliyor. tam da bu yüzden bugün akp şahsında cisimleşen muktedir, muhafazakar, eskimiş bir islamcılığın, zombileşmiş saldırılarına muhatap. reçel konuştuğu, ürettiği ve umudu örgütleyebildiği için susturulmak, bastırılmak, sindirilmek isteniyor. reçel'e yönelen şiddet, siyasal iktidarın kapsamadığı her alana yönelttiği politikalardan bağımsız değil. itibarsızlaştırarak, dıştalayarak, konumunu gayrımeşru kılarak, reçel'i öznesizleştirmeye çalışan erkeklerin ürettiği, zavallı bir mizojiniden ibaret aslında. sahip olamadığı, penetre edemediği kadın sesini iğfal ederek itibarsızlaştıran bu (eski) islamcı erkekler yeşilçam'ın coşkun figürünün kötü müsveddeleri.
evet, 5harfliler kadar olmasa da reçel bazen fazla orta sınıf kaçabilir. bazan fazla liberal, fazla bireyci bir telden çalabilir anlatıları, yahut islamcılığın kolektif imkanlarını pek de umursamayan halleri olabilir. arzu ettiğimiz kadar kürt de olmayabilir, yahut gayri-Türk. birşey olmaz, olmasa da olur. çünkü reçel bugünün türkiyesinde çok kıymetli, çok sahici, çok samimi bir sözü üretmeye devam ediyor. müslüman mahallesinden üreyen, vicdanını kiraya vermemiş, izzetini pragmatizme tevil etmemiş, failiyetinden vazgeçmemiş bu ses, tam da aradığımız, ihtiyaç duyduğumuz, hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekendir. reçel'e yönelik nefret, tam da bu yüzden, hep beraber, omuz omuza mücadele etmemiz, karşı ve kurucu sözlerle, amellerle inkilab etmemiz gereken bir iktidar fenomenidir. reçel'e saldırmanın kazandırdığı paye, itibar, edindirdiği taltif belli. kendimize sormamız gereken, reçel'i savunmanın bize ne kazandıracağıdır?
reçel'i savunmak, neoliberal muhafazakarlığın yoz kimliğine, boşgösteren ahlakçılığına, ikiyüzlü siyasetine karşın müstakil, müşterek ve müstakbel bir söz imkanını savunmaktır. hakça, islamca, kadınca bir söz; hepimizin sözü. sesimizi ve sözümüzü söylemeye devam etmek istiyorsak, reçel'i okumaya, okutmaya, müdafaaya devam edelim. iyi sözler yayılsın diye...
0 yorum